IRAK, Kerkük (HABERYİRMİ) – Dünya Kuzey Irak’ta 25 Eylül’de yapılacağı açıklanan “bağımsızlık referandumuna” dikkat kesilirken, bölgede sular ısınmaya devam ediyor.
Daha önce aldığı kararla, Kerkük’teki devlet dairelerine Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani‘nin özerk yönetimini simgeleyen bayrakları astıran, son olarak da Irak merkezi yönetimine bağlı Kerkük‘ü Bağımsız Kürdistan için yapılması planlanan referanduma dahil eden Irak Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, Bağdat yönetimine kazan kaldırdı.
Merkezi yönetimi hiçe sayarak adeta bağımsız Kürdistan için çaba göstermesine karşın Bağdat’ın sessiz kaldığı Kerim, tüm süreçlerden sonra merkezi hükumet tarafından görevden alınmıştı. Ancak Kerim, merkezi hükumetin aldığı kararı tanımadığını açıkladı.
Kararı tanımadığını açıklamakla yetinmeyen Vali, “Irak parlamentosunun kendisini görevden alma kararını ‘yasalara aykırı’ olarak nitelendirerek bir de üstüne kararı kınadı ve görevine devam edeceğini” söyledi.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani de, parlamentonun aldığı kararı kınarken, referandumun belirlenen günde yapılacağını duyurdu.
Bölgesel yönetim sadece Kerkük’te değil, Irak’ın diğer alanlarını da 25 Eylül’de yapılması planlanan “Kürdistan” içine katmak istiyor. Erbil, Süleymaniye ve Duhok’u içeren Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Kerkük’ün yanı sıra Ninova ve Diyala’daki bölgelerde de bağımsızlık referandumu yapmayı planladığı belirtiliyor.
İsrail’in tam destek verdiği referanduma ilişkin, ABD ise “erteleme isteğine” karşın bağımsız Kürdistan’ın kurulmasına önayak oluyor. Türkiye ise iç kamuoyunda gelişmeden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, ABD ve İsrail’le bu konuda hemfikir olarak bağımsız Kürdistan için gözlerini yummuş durumda. ABD’nin bu erteleme talebi ise IŞİD’le ortak savaştığı Irak yönetimini şimdilik teselli etmek.
Kerkük Irak’ın bölünmesi için kritik önemde bir kent. Zira, en zengin petrol ve doğalgaz yatakları da burada… ABD ve İsrail’in hem stratejik hem de çıkar planları açısından önemli. Kerkük’ün Barzani’de kalması Irak’ın ortadan bölecek, Arap ve Şii unsurlar ülkenin kuzeyinden tümden atılmış olacak. Böylece hem daha kuzeydeki YPG devleti ile boşluksuz bir bağ, hem yeraltı zenginliklerinin daha iyi kontrolü ABD ve İsrail için kritik önemde.
İşte tüm bunun için özel seçilmiş Vali olan Kerim, süreci bu noktaya “başarıyla” getirdi. ABD’nin atadığı Kerkük Valisi, şimdi bir de yüzü kızarmadan merkezi hükumetin “görevden alma” kararını “tanımıyorum” diyecek kadar cesaret buluyor kendisinde…
Evet cesaretli…
Irak diye bir ülke olmadığını, Irak’taki siyasal yapının, ABD’nin işgal ordusu tarafından yönetilen bir müstemleke kuklası olduğunu o da biliyor.
Peki ya Türkiye…
Türkiye de kendi açısından bu duruma pek de karşı değil aslında…
Dışişleri ve Cumhurbaşkanlığı kaynaklı açıklamalarda, Türkmen kenti olduğu belirtilen Kerkük’le ilgili açıklamalar “kaygılıyız, endişeliyiz” veya “izin verilemez” benzeri ifadelerden öteye geçmiyor. Açıklamaların dozunun düşüklüğü de buna işaret ediyor.
Zira gelişmeyle ilgili son açıklama da Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi. Kalın, “Kuzey Irak’la kurduğumuz iyi ilişkileri devam ettirmek istiyoruz. Bizi rahatsız eden durumu Kerkük’ün bu referanduma dahil edilmesi. Kerkük, Kürt bölgesinin bir parçası değildir. Kürt makamları referandum yapma kararından vazgeçmelidir” diyerek nisbeten “mutedil” bir açıklama yaptı.
Türkiye bir yandan rahatsız evet… Barzani’in Türkiye’de PKK’ya model olmasını istemiyor. Bu yüzden sıcak bakmıyor.
Ama diğer taraftan istiyor. Çünkü Barzani iyi bir müttefik; Devlet olursa daha sonra Barzani’yi de yutmaya çalışacak olan PKK ile birlikte mücadele etme ümidini taşıyor. Öte yandan, daha önce Bağdat’ın “takoz koyup durduğu” petrol-doğalgaz anlaşmalarını artık hür Kürdistan ile daha etkili yapabileceğini düşünüyor.
Geri dönüş yok…
Bunlar elbette küçük hesap ve planlar…
Herşey Birinci Dünya savaşı sonunda talan edilen bölge için çizilen sınırların devamı gibi…
Birileri o tarihten bu yana sınırları çiziyor.
Biri “Araplık”, Diğeri “Kürtlük” öbürü “Türklük hayali” aşkına “emperyal” güçlerin harita hesapları içinde kendine rol biçiyor. Hepsi ABD, İngiltere ya da İsraille dost olabilirken, birbirleriyle kanlı bıçaklı düşman ediliyor.
Onlar kasalarını doldururken, küçük parçalı onlarca etnik bölge ya da devlet kuru kavgalarıyla başbaşa kalıyor. Ortaya çıkan istikrarsızlık ise bu güçlerin sürekli bölgeye el atması için “biçilmiş manivela” oluyor.
Bu “manivelanın” adı kimi zaman IŞİD, kimi zaman Esad, kimi zaman El Kaide, kimi zaman Saddam olabiliyor.
Saddam, El Kaide, IŞİD ve Esad’ın adı, “bu coğrafyaları bölecek unsurlar” olarak kullanılırken, “işgalin ateşleme dinamosu” olarak ise Barzani, YPG, PKK, İsrail gibi yapı ve ülkeler bu amaca ulaşmak için bir “araç” olarak kullanılıyor.
Mesela ABD’nin bölgeye dair fiili planlarının tamamı Türkiye üzerinden gerçekleştirilmektedir. Türkiye buna karşı kimi zaman isteksiz dursa da, sunulan üs ve altyapı imkanları, ABD’nin bölgede işini görmeye kafi düzeyde yetmektedir.
Şimdi bu açıdan bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıyken, “Arap Şeriat devleti” vadedilen Şerif Hüseyin’in kurduğu Suudi Arabistan‘la, ABD’nin “36. paraleli” hediye ettiği Barzani arasında ya da Irak’ın atamasına rağmen Barzani’ye çalışan Vali Necmettin Kerim arasında hiç bir fark görünmüyor.
Yani ABD ve İsrail’in “elinin değdiği” bölgedeki tüm aktörlerin hepsi aslında aynı amaca hizmet ediyor. Hepsi kendi “kutsal devletini” kurma hayali ile yanıp tutuşan Şerif Hüseyin gibi… Kimi daha çok söz almış, kimi biraz daha az… Ama istisnasız bir etnik devlet iddiası… Şimdiki Şerif Hüseyin Barzani…
Bir sonrakini siz tahmin edin… HABERYİRMİ