Irat’ta IŞİD kontrolündeki Musul’a yönelik saldırılarda, ordu birliklerinin verdiği kayıplar gizlenirken, zaman zaman verilen zayiata dair rakamlar farklı kaynaklardan gelmeye devam ediyor.
Çoğunluğu Şii olan ordu ağır kayıplar veriyor. |
Ve Rakka en büyük direnç alanı. Motivasyonu ise halen çok yüksek.
El Bab ve Musul bunu ispatlıyor.
Irak ordusuna bağlı 6 tümenden ve Suriye ordusundan ele geçirdiği konvansiyonel silahlar başta olmak üzere diğer tedarik kaynaklarından elde ettiği/kendisine verilen ve yerel imkanlarla ürettiği silah, mühimmat ve teçhizat yükü ise varlığını halen büyük bir oranla koruyor.
Öte yanıyla yıllardır biriktirdiği bir tecrübesi, pratiği, aklı ve hazırlığı var.
Bütün bunları Rakka’da kullanacaktır.
Kendini Haziran 2014’de Musul’u ele geçirmesiyle Dünya’ya gösteren, çok kısa bir zamanda Irak’ın yüzde 40’ı, Suriye’nin de yüzde 65’i ele geçirerek olağan üstü bir kaosa dönüşen DEAŞ, peki Rakka’da nasıl yok edilecek?
Bunun çok büyük bir bedeli var.
Ve bu bedeli kim ödeyecek?
Hem insan kaynağı, hem de yapılacak askeri ve idari harcama!
Gizleniyor olsa da, sadece Musul Harekatının Irak Ordusuna ve Peşmerge’ye verdirdiği kayıp binlerle ölçülüyor.
Kimi zaman günlük zayiatın 200’leri aştığı biliniyor.
Irak’ta, Irak ordusuna bağlı elit güç, Altın Tümen’in yüzde 70’inin imha olduğu kulaktan kulağa fısıldanıyor.
Haşdi Şabilerin cansız bedenlerinin, bırakın morgları, artık soğutuculara bile sığmadığını söyleniyor.
Ve bütün bunlar, sadece DEAŞ’ın ürettiği silahlı tehdit ve gücü ile ilgili. Ürettiği kavramsal tehdidi anlayan, algılayabilen, kafa yoran, çözüm önerebilen sayısı ise neredeyse yok gibi.
DEAŞ askeri anlamda etkisizleştirilse bile, mikrolaşmış gücü ve zihinlere yaptığı etki nasıl ortadan kaldırılacak?
Dünya ise asıl bu tehdidi, tanımlamanın bile çok uzağında. İşte bütün bu nedenlerle Rakka işi bambaşka.
ABD, bu işi kendisinin DSG dediği YPG-PKK ile yapabileceğine inansa, Türkiye’nin kapısını bir kere bile çalmazdı dostlar.
Hem de hiç çalmazdı.
Nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğunu çok iyi biliyor.
Artık senaryolar havalarda uçuşuyor.
YPG-PKK ile Türkiye’nin aynı safta yer aldığı bütün senaryolar ise, Türkiye için büyük tuzaklar barındırıyor.
Bu konu pek çok bileşeniyle başka bir yazının konusu.
Ötesi DEAŞ Rakka’da doğmalarıyla inandığı ve inandırdığı büyük savaşa hazırlanmış durumda. Ne Musul’a benzer, Ne de El Bab’a! 2 milyonluk IŞİD’in etkisindeki demografik potansiyeliyle, nasıl bir refleks üretecek?
On binlerle anlatılan silahlı varlık nasıl etkisizleştirilecek, sivil halkla IŞİD nasıl ayrıştırılacak?
Ayrıştırılabilecek mi?
Bunların ötesinde bir de büyük bir kimya problemi var.
Rakka’nın kimyasıyla, müdahale edenlerin kimyası tutmadığı sürece IŞİD Rakka’da ve varlık üretebildiği diğer alanlarda hiç bitmeyecek.
Öncelikle bu kimya problemine bir çare gerekiyor.
Burada da Türkiye’nin ve ÖSO’nun kıymeti çok büyük.
Musul için Mahmur ve Geyyare’ye 155’lik howitzerler getirmek başta, eğitim, danışmanlık ve özel kuvvet desteği sağladı.
Zayiatta verdi, ama sonuçları ortada.
Ne kadar konvansiyonel destek ve donanım sağlarsa sağlasın, saha profesyonellik üzerinden bir işbirliği, etki ve kararlılık istiyor.
Dizayn edilmiş güçler, paramiliterler ve ‘amaçları, motivasyonları ve gizli ajandaları değişken’ vekalet örgütleriyle aranan sonuç üremiyor.
Rakka harekatında; -Müşterek planlama, kontrol, koordinasyon mekanizmalarına ve harekat merkezlerine,
– Zırhlı ve mekanize güçlere,
– Karasal ateş destek vasıtalarına,
– Vekalet savaşçılarını yönetecek ve yönlendirebilecek akıllara,
– Özel operasyon imkan ve kabiliyetine sahip birliklere,
– Gayri nizami harp ve istihbarat uzmanlarına,
– Meskun mahal tecrübesine sahip elit birliklere,
– Hedef tespit ve analizi yapabilecek ve gerçek zamanlı etki üretebilecek birimlere,
– TSAA (Time sensetive air attack-zaman hassasiyetli hava akını) yapılmasını sağlayacak üslere ve araçlara, (Başta İncirlik ve Diyarbakır’ın vaz geçilemezliği) – Yakın hava destek ve keşif unsurlarına,
– Muharebe arama kurtarma birimlerine ve konuşlanacakları zaman hassasiyetli üslere, (özellikle Diyarbakır üssü)
– İlk yardım, acil destek ve tedavi ünite ve hastanelerine,
– Çok güçlü ve işleyen bir ikmal ve lojistik ağına,
– Operasyon birliklerinin ikmal, bakım ve iaşesine,
– Sivil halk yönetimine ihtiyaç var.
İşte bu noktada da Türkiye, çok büyük bir önem ve değer kazanıyor.
Obama yönetiminin ürettiği etki ile büyük bir kırılganlık yaşayan Türkiye ve ABD arasında Trump ve Rakka üzerinden kalıcı bir gelecek ve işbirliği ürer mi?
PKK-YPG, bir daha var olmamak üzere devreden çıkar mı?
Türkiye’nin diğer kazanımları ne olur? Yoksa YPG-PKK (DSG) üzerinden kırılganlık derinleşir ve sorun jeopolitik ve jeostratejik bir eksen kaymasına dönüşür mü?
Büyük sorular.
Ucuza mı gider Rakka, yoksa bekasal bir kazanım ürer mi?
Değer mi yani?
Türkiye, milli gücü ve Mehmetçik üzerinden ödeyeceği bedel karşılığında, ne kazanacağına çok iyi bakmalıdır.
Büyük, çok büyük ve her haliyle tuzaklara gebe çok büyük bir savaş bu!
Operasyon sonrası üreyen kriz nasıl yönetilecek?
Burada da Türkiye’nin önemi bir kez daha kendini gösteriyor.
ABD ile Türkiye’nin arasında DSG adı altında, koskocaman bir YPG-PKK dağı durmaya devam ediyor.
Artık Trump ve yönetiminin kucağında bulduğu bu devasa problemle ilgili büyük bir sorumluluğu var.
Obama yönetiminin yaptığı gibi Ortadoğu’da bir bozgun yaşatıp, bir bozgun mu yaşayacak.
Yoksa çözümü zaten çok zor olan bu sorunda, lokomotifi doğru bir makasa sokup, dünyayı bilgi-bilinç ve barış egemen, esenlik ve refah üreten bir geleceğe mi taşıyacak.
Trump için çok kritik doktrin belirleme günleri”…