HABERYİRMİ – ÖZEL
Bu fotoğrafa iyi bakın…
2003 yılında dünya medyasına sızan ve Irak’ta ABD unsurlarının yaptığı işkenceleri gösteren yüzlerce fotoğraftan belki de en bilinenlerinden…
Bu fotoğraf, hala devam eden ABD’nin Irak’ı işgalinde, sembol yerlerden biri olan Ebu Garip Hapishanesi’nde çekilmişti. Bağdat’ın 31 kilometre batısındaki bu hapishanede çekilen bu fotoğrafın kahramanı ise tam 15 yıl sonra ortaya çıktı…
Onun adı Ali Şallal Kaisi (Ali Shallal al-Qaisi)
İşkencenin “sembol fotoğrafındaki” Iraklı…
2003 işgali sonrasında ABBD güçlerince “terör şüphelisi” olarak tutuklandığı ve Ebu Garip’te kaldığı yıllar boyunca ABD askerlerinin taciz, işkence ve kötü muamelesine maruz kalan meşhur fotoğraftaki adam…
El-Arabiya Yeşim‘in muhabiri Osman Muhtar‘a konuşan Ali Şallal Kaisi (Ali Shallal al-Qaisi), gördüğü işkenceler nedeniyle vücudunda meydana gelen bozulma, sakatlık ve hasarlar nedeniyle tam 6 defa ameliyat geçirmiş. Ona yapılan işkencelerin yer aldığı fotoğrafların insan hakları örgütlerine sızmasından sonra serbest bırakıldığını belirten Kaisi, olup bitenleri aradan geçen 15 yıl sonra anlatıyor.
Irak’a yönelik 20 Mart 2003’te girişilen ve halen devam eden işgal girişiminden hemen sonra ABD güçleri tarafından tutuklandığını söyleyen Kaisi, kendisinin ne bir askeri komutan ne de hükumet yetkilisi olmadığnıı belirtiyor. Bağdat’ta yaşadığını söyleyen Kaisi “Bağdat’ta oturan sıradan bir vatandaştım. Tıpkı ABD işgaline karşı olan diğer Iraklılar gibi elbette ben de ABD işgaline karşıydım” diyor.
ABD, el koyduğu halı sahasını toplu mezar olarak kullanınca…
Kaisi, 2003 Mart ayına kadar Bağdat’ın El Amiriya semtinde halı saha işletmeciliği yaptığını söylüyor. İşgalle birlikte ABD güçlerinin halı sahasına el koyduğunu cesetlerin depolanması için kullanıldığını belirtiyor.
ABD güçlerinin öldürdükleri direnişçileri, kendi sahasına gömmesi sonrasında, yaşanan bu vahşeti bir şekilde duyurması gerektiğini anlatan Kaisi, “Hikayeyi yabancı medya ile paylaşmaya karar verdim. Onlara anlattım, fotoğrafları paylaştım. Bir haberde bu hikaye fotoğrafımla birlikte yayınlandı. Eve yapılan baskınla tutuklandım ve işkence dönemi benim için böyle başladı” diyor.
Ebu Gureyb hapishanesine transfer edilmeden önce ilk olarak mahallesinde bir gözaltı merkezine alındığını söyleyen Kaisi, “Beni bir arabanın içine attılar ve kafama bir çuval ve ayakkabı giydiler. Gözaltı merkezinde, tükürük örneği ve kornea taraması ile parmak izleri alındı. Sonra sorgulama başladı. Su ve atıklarla dolu pis ve geleneksel bir tuvalete koyuldum. Tercümanlı iki sorgulayıcı vardı, beni yaklaşık bir buçuk saat boyunca sorguladılar. Onlar ile işbirliği yapmamı ve onlara tehdit oluşturabilecek kişilerin isimlerini vermemi istediler” diyerek şunları anlatıyor:
Ebu Gurayb’a yolculuk: Başıma çuval geçirildi ve…
Onlara ABD işgaline karşı silahlı direnişte yer alan herhangi birisini tanımadığımı söyledim. Söylediklerimin onların umurunda olmadığını belirtiyorlardı. Bana “Sadece eski isimleri ver, sana çok yardımcı olacağız” dediler. Bunu da reddettim ve herşey o noktadan sonra daha da kötüye gitti. Beni Guantanamo Körfezi‘ne ve ancak köpeklerin yaşadığı kadar pis bir yere göndermekle tehdit ettiler.
Başıma çuval çekiyorlardı. Bağdat’ın güneyindeki direniş hareketine katıldığı için tutuklanan diğer 30 tutuklunun bulunduğu bir kamyona yüklendim. Kamyondan çıkarıldığımda başımdan çuvalı çıkardılar. Baktığımda hem İngilizce hem de Arapça yazılmış bir işaret gördüm. “Çite yaklaşmayın ve hiç bir Amerikalı askerin yüzüne bakmayın” yazıyordu.
Ellerimi arkadan bağlamış, başıma çuval geçirilmiş olarak Ebu Gurayb (Gureyb-Garip) Hapishanesi’ne getirilmişti.
İşkence başlıyor: Yapabileceğimiz tek şey Allah’a sığınmaktı
Kaisi, Ebu Gurayb hapishanesine getirildikten sonra yaşadıklarını ve kan donduran işkencelere giden süreci ise şöyle anlatıyor:
-
Uzun bir koridordan yürüdük ve insanların yardım için çığlıklarını duyabiliyordum. Köpekler havlıyordu. Beni durdurdular ve çuvalı çıkardılar ve ellerimi çözdüler.
-
Bana Amerikan askerleri geleneksel Irak giysisi olan (entari benzeri uzun giysi-fotoğraftaki) dishdasha’yı çıkarmamı söyledi. Onu çıkardım. İç çamaşırımla kalmıştım. Sonra her şeyi çıkarmamı söylediler. Hayır dedim. Zorla çıkardılar ve sonra yeniden ellerimi ayaklarımı bağladılar.
-
Cinsel organıma kadar aradılar Buna izin vermek istemedim. Tüfekleri ile bana vurmaya başladılar. ‘Hadi’ diye bağırıyorlardı.
Merdivenleri çıkamıyordum. İlk adımımda düştüm. Beni tekmelemeye başladılar ve tüfeklerle beni dövüyorlardı, bu yüzden elimde ve dizlerimde şişlikler oluştuğu için merdivenlerden sürünmek zorunda kaldım. Sürünerek merdivenleri çıktığımda İngilizce ve Arapçada “yürü” kelimesini duyuyordum.
-
Oradakilerin “imdat” çığlıklarını çok rahat duyabiliyordum. Hücrelerimizde çıplak kalıyorduk. Yapabileceğimiz tek şey Allah’a sığınmaktı. Allah’u Ekber (Allah büyüktür), Allah’u Ekber diyerek Allah’a sığınıyorduk.
-
Başımda hala geçirdikleri çuval vardı. O yüzden askerleri göremiyorduk. Hücremde beni ayağa kaldırdılar, ellerimi başımın üstünde bağladılar. İşte o fotoğraf o onlara ait.
-
Muhtemelen bir sabah vaktiydi. Vakitleri sadece tahmin edebiliyorduk. Bir sorgulayıcı geldi. Aksanı Levanten (Irak’ta yaşayan azınlıkların konuştuğu aksan – Türkiye’deki Ermeni, Rumların konuştuğu Türkçe aksanı gibi) aksanıyla Arapça konuşuyordu. Kendisinin Filistin ve Guantanamo Körfezi’nde tutukluları sorgulamakla görevli olduğunu söyledi.
-
Bu sorgu sonrası başıma yeniden çuval geçirdiler. Ellerim ise enseme kilitli (stres pozisyonu) olarak başımın arkasında duruyordu.
-
Onlar sürekli olarak vücudumun üzerine yazıyorlardı, üzerime soğuk su serpiyorlardı.
-
Silahlarını hassas yerlerime sokuyorlardı. En büyük acıyı ve psikolojik tramvayı bu işkencelerde yaşıyordum.
-
Üç gün boyunca bana yiyecek vermediler. Soğuk suyun içine atıldım. 2003 Mart ayındaki işgal sonrası takip eden Aralık ayında hava soğuktu. Soğuk suyun içine atılıp çıkarılıyordum. Eş zamanlı olarak geceleri uyutmamak için yüksek sesli müzik dinletiyorlardı. Bu seslerle uyumak zaten imkansızdı. Gündüz gördüğüm dehşetli işkenceler, geceleri gördüğümüz işkencelerle birleşince bu ölümü arzulamaya başlıyorsunuz. Ama Allah-u Ekber diyordum. Allah-u Ekber…
Kadınlara aynı işkenceleri yapıyorlardı
- Kadın bölümü, erkeklerin karşısında bulunuyordu. Onlarla bazen temas kurabiliyorduk. Askerlerden aynı muameleyi görüyorlardı. Seslerini duyabiliyordum. Yardım için çığlık atıyorlardı, imdat diyorlardı. Ama hücrelerimizde çıplaktık ve yapabileceğimiz tek şey Allah’u Ekber’i tekrar etmekti. Allah-u Ekber, Allah-u Ekber…
Kaisi bu işkenceleri yaşarken, en başında yabancı medyaya servis ettiği işkence fotoğrafları henüz yayınlanmamıştı. Yayınlandıktan bir süre sonra ise serbest kaldı.
O, Amerikalıların, Dünyanın gerçekten orada neler olduğunu görmesini istemediğini söylüyor.
Yayınlanan fotoğrafların ise yaşanan vahşetin yüzde 5’ini bile yansıtmadığını belirtiyor.
Olayların ortaya çıkmasından sonra ABD’li çavuş Charles Graner (Yukarıdaki fotoğrafta) askeri mahkemede yargılayarak suçlu bulmuşlardır. Ancam bu sadece sembolik bir ceza oldu. Diğer hiç bir askeri unsur ceza almadı.
Ebu Gurayb hapishanesi, ABD işgal güçlerinin Iraklıları alıkoyduğu ülkedeki en korunaklı hapishane olmaya devam ediyor. Hapishane Başkent Bağdat’ın 31 kilometre batısında bulunuyor.
Ebu Gureyb’ten sorumlu general J. Kaprinski, Ebu Gureyb Cezaevi’nin askeri istihbarat tarafından yönetildiğini, taciz ve kötü muamelenin fiilen resmî politika olduğunu ve sorgulamalara CIA ajanlarının da katıldığını belirtmiştir.
Irak’taki işkencelerin anlatıldığı kamuoyundan gizlenen 53 sayfalık bir raporda Ebu Gureyb’den çıkan resimlerin ardından bu rapordan kimi bölümler de Amerikan basınında yer almış, buna göre, “sadistçe, kaba ve gayri ahlaki” diye tanımlanan çok sayıda işkence örneği anlatılırken, “Iraklı esirlere sopalar ve farklı aletlerle tecavüz edildiği, çırılçıplak soyuldukları, kadın çamaşırları giymeye zorlandıkları, günlerce su ve tuvalet bulunmayan hücrelerde tutuldukları ve sürekli olarak dövüldükleri” dile getirilmişti.
Askerler tarafından çekilen ve daha sonra montajlanarak DVD haline getirilen görüntüler, ‘Palm Beach Post‘ gazetesinin internet sitesinde yayınlanmıştı. İşgal üzerinde 15 yıl geçmesine karşın, ABD unsurları Saddam Hüseyin sonrası atadıkları askeri valililer ve Iraklı isimlerle ülkedeki varlıklarını sürdürüyor. HABERYİRMİ